Ana SayfaYaşamKüçük bir tatil kaçamağı: Bozcaada

Küçük bir tatil kaçamağı: Bozcaada

Öncelikle yoldan bahsedelim: İstanbul’un yakınlarında trafiğe takılmadığınız sürece, su gibi akan bir yol.  Böyle söylüyorum, çünkü biz İstanbul trafiğine takılanlardanız. Cuma iş çıkışı yola çıkmanın çok mantıklı olmadığını bilsek de, heyecanımıza yenik düşüp yola çıkmaya karar verdik. 24:00’daki son feribota da yetişemeyince otelden bize bir tekne yollamasını rica ettik. İyi ki de etmişiz! 
Bozcaada’ya varışımız geç bir saatte olacağından, herkesin içten içe düşündüğü şey gidip bir an önce uyumak olsa da, bizi alan teknedeki insanlarla tanışınca, işin rengi değişti. Ada insanı bir başka! Gecenin bir vakti bizi almaya gelen bir kaptan, yanında arkadaşı ve bir de genç kız bizi öyle bir enerjiyle karşıladı ki, bizde uykudan eser kalmadı.  Oturduğumuz anda sanki tanışıyormuşuzcasına samimi bir sohbete başladık. Anında plastik bardaklar ve şarap şişesi ortaya çıktı; kuruyemişler tazelendi, müziğin sesi açıldı.. Bir yandan da şarkı söylemeye başlamayalım mı! Bu saatten sonra gel de uyu. Bir yanda mehtap, denizin ortasında, böylesine keyifli bir karşılama! 
Hal böyle olunca indiğimizde de odaya girip uyumak istemedik. Odaya gidip eşyalarımızı bıraktığımız gibi çıktık.. Deniz kenarında açık bir meyhane var: Mor Meyhane. Açık olup olmadığını sorduğumuza pişman olup, orada da samimi bir şekilde karşılandık. Gecenin bir vaktinde olmasına rağmen serviste herhangi bir aksama yok. Müzikler harika, mezeler güzel, deniz yanıbaşımızda.. Mekanın sahibi de bize dahil oldu. Hatta sonrasında, ‘Siz toparlayıp kalkarsınız, istediğiniz kadar oturun sorun yok’ deyip, mekanını bize bırakıp gitti. Gel de ada insanına bayılma! Biz de günü doğurmadan kalkmadık tabii..
Ertesi gün kimse uyanmak istemedi normal olarak; fakat grubun organizatörü olarak herkesi uyandırıp, planlar dahilinde güne başlamak için, herkesi, önceden rezervasyon yaptırdığım ‘Rengigül’e sürükledim.. Sürüklemek derken, yanlış anlaşılmasın, uyanmaları zor oldu ama ‘Rengigül’ü gördükten sonra koşarak geleceklerine emindim, öyle de oldu. Kahvaltı için gittiğimiz ‘Rengigül’de, ortada kocaman bir kahvaltı masası ve çevresinde misafirler vardı. Ortak bir masada, samimi bir kahvaltı ediyorsunuz anlayacağınız. Ortadaki kahvaltılıklar sürekli tazeleniyor, sahibesi hanım da -dünya tatlısı bir kadın-  ekstra bir şey isteyip istemeyenleri soruyor. Reçeller için ayrı bir stand var. Birbirinden nefis reçelleri denemek için arada tuzlu takviyesi yapmak gerekiyor. Olabilecek tek sorun bu!
Sonrasında adanın meşhur kahvesi ‘Çınaraltı’na geçtik. Kahvaltı sonrası Türk kahvemizi içmek için en bilinen adres burası. ‘Set kahve’ diye bir seçenek var; ister damla sakızlı ister sade söyleyebiliyoruz. Tabii biz adanın turistleri olarak her şeyi denemek için ikisinden de söyledik. Set kahve denmesinin nedeni ise kahvenin yanında getirilen sigara ve likör. Sonuç: içilmeyen sigaralar ve yarım kalan likörler.. Ziyanlık yapmak istemezdik ama turist değil miyiz, tabi ki set kahveden söyleyecektik!
Adanın denizi ise bir muhteşem! Beklentilerimiz İstanbul’a göre güzel olacağı, ama çok da bir beklentimizin olmaması gerektiği yönündeydi, fakat öyle olmadı. Ayazma Plajı çok kalabalık olur diye Habbele Plajı’na gittik. Duyduklarımıza göre daha sakin, daha az rüzgar alan bir yermiş. Gerçekten de öyleydi. Fakat denizin güzelliği hepimizi şaşırttı. Evet çok çok çok soğuk bir deniz; fakat tertemiz, berrak bir su! 
Otele dönmeden ufak bir şehir turu attık. Ada’nın meşhur Çiçek Pastanesi’nde damla sakızlı kurabiyeleri ile çay saati bile yaptık. Sonrasında planımız gün batımı izlemekti. Uykuya dalmış olanları hemen uyandırıp, 19:40’ta gün batımı için harekete geçmeye hazırdık. Ta ki kapıyı açana kadar.. Siz ne yapın edin, hava durumunu iyice kontrol etmeden tatil planları yapmayın. Gerçi sadece 1 saat yağan yağmur başka bir zaman dilimine gelse, bu denli etkilenmezdik fakat gün batımını kaçırmak gerçekten ufak bir hayal kırıklığı yaşattı. 
Durum böyle olunca biz de yemek için rezervasyon yaptırdığımız ‘Sandal Restoran’a planladığımızdan daha önce gittik. Neyse ki gelen mezeler bize hayal kırıklığımızı kısa sürede unutturdu. Yine bir aile işletmesi olan bu restoran, adada çok meşhur. Bizim için bu restorana dair en unutulmaz şey ise ‘Ege Karması’ denen nefis meze! Bittikçe söylediğimiz bu mezeyi ertesi gün başka bir restoranda daha yedik fakat aynı tadı alamadık; Sandal işini biliyor!
 
Yemek faslı da bittikten sonra, çevreden aldığımız duyumlar ile ‘Bakkal’ adında bir mekana gittik. Tek bir mekanla ‘Karaköy havası’ yaratmak nasıl olurmuş burada gördük.. İstanbul’dan tanıdık simalar da gördüğümüz bu mekanda keyifli birkaç saat daha geçirdikten sonra gecemizi sonlandırdık. Sanırım bir de ‘Polente’ diye bir mekan varmış ama eğer adaya giderseniz benim tavsiyem yemek sonrasında buraya gelmeniz.
Ertesi gün, yani son gün, daha toleranslı bir ekip arkadaşıydım. Uyku ve serbest zamanın bol olduğu Pazar günü, aslında plan Ayazma Plajı ve Maya Restoran’da şarap tadımına gitmekti. Maya’nın sahiplerinden aldığımız bir telefon sonucu o organizasyonun iptal olduğunu öğrendik. Fakat ola ki siz bir gün Bozcaada’ya giderseniz, ya kahvaltıya ya da akşam yemeğine mutlaka Maya’ya gidin, deneyin. Unutmayın, önceden rezervasyon şart! 
Biz Pazar günü Ayazma Plajı’na gitmeye üşenip, Kale taraflarında denize girdikten sonra, adanın meşhur domates reçellerinden ve şaraplarından almak için şehir turuna devam ettik. Şaraplarımızı alıp, Ada`ya dair birkaç anı topladıktan sonra uğramam gereken bir yer daha vardı: Alishiro! 
Alishiro adanın ekmekçisi. Restoranların arasında, Rum Mahallesi’nde bulunan bu dükkan, ekmek satmak için oldukça havalı.. Hatta o kadar havalı ki bazı günler ekmek almak için önceden sipariş vermek gerekiyor. Bir de web sitesi var, oradan da online sipariş alabiliyorlar. Neyse devam ediyorum.. İçeri girdiğimde sahibi Ali Bey hemen bana ekmeklerini anlatmaya başladı, bir yandan da tezgahta duran ekmeklerden bana da dilimlemeye başladı. Çavdar mı tam buğday mı derken, tam buğday ekmekten bir tane aldım. Bu sırada Ali Bey bana buranın bir cafe gibi olacağını, öndeki masa ve sandalyelerin de kendisine ait olduğunu söyledi. Eylül’de tekrar gittiğimde mutlaka uğrayacağım, nasıl bir yer olacağını merak ediyorum.  Bu arada ekmekler nefis! 
Tabii bu sırada otel sahibimizin rehberliğini ve misafirperverliğini de atlamak istemem. Gökhan Abi`miz her türlü sorumuza, sıkıntımıza çözüm buldu, yardımcı oldu. Bir daha gittiğimizde kalacağımız yer belli! 
Unutmadan söyleyeyim, Bozcaada`ya gitmişken Ada Dondurmacısı`ndan dondurma yemeden dönmeyin!
Yine de ufak bir `to-do list` yapmakta fayda var:
-Gün batımını izleyin
-Domates reçeli yiyin
-Alishiro`dan ekmek alın
-Sandal`a gidip Ege karması söyleyin
-Maya`ya ve Rengigül`e gidin
-Ayazma veya Habbele Plaj`ında denize girin
-Damla sakızlı kurabiye yiyin
-Set kahve söyleyin
-Şarap için; yerli üzümlerden yapılan şaraplardan almadan dönmeyin

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI