Ana SayfaRöportajTrendus Özel Röportajı: Cam Sanatçısı Jane Cowie

Trendus Özel Röportajı: Cam Sanatçısı Jane Cowie

Sizlere camın büyülü dünyasından seslenmek istedik bu kez… Bu amaçla Cam Ocağı Vakfı ustalarından Jane Cowie ile çok güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Jane Cowie yıllarını sanata adamış bir sanatçı. Cam ve Heykel üzerine eğitimini tamamladığı zamandan beri bu işe gönül vermiş ve hala bu sanatı sürdürüyor. İşte Jane Cowie ile geçekleştirdiğimiz güzel sohbet…

Öncelikle biraz sizi tanıyalım, Jane Cowie kimdir?

Cam sanatçısı, tasarımcı, yaratıcı, gezgin, öğretmen ve sanat danışmanıyım. Çok küçük yaşlardan beri sanatla uğraşıyorum, 6 yaşımdan beri demek daha doğru. Yılın değişik zamanlarında kutlama amaçlı odama asmak üzere süsler tasarlardım.
1980’lerde Sydney College of Arts’da Cam ve Heykel üzerine eğitimimi tamamladıktan sonra dünyayı görmek için Avrupaya seyahat etmeye karar verdim. Seyahatim süresince hep “cam” arıyordum; stüdyolar, sanatçılar, galeriler, müzeler… Bu materyalle ilgili olabildiğince çok bilgi toplamaya çalışıyordum.

Sonunda bunu meslek olarak yapmak istediğime karar verdim ve bir sürü okul ve sanatçıya, hangi doğrultuda ilerlemem gerektiğini soran yüzlerce mektup yazdım. Alman bir cam ustasından – Ursula Huth – aldığım yanıtın üstüne onunla çalışmak üzere birkaç aylığına yanına gittim, karşılığında tek isteğimse bir oda ve çalışma tahtası oldu. Bu sırada CIRVA Fransa’ya gitmek ve cam üfleme ustası Nicolas Morinle tanışma şansını yakaladım. Onunla da 2 ay boyunca çalıştım ve sıcak cama tutkuyla bağlandım.

Daha sonra kendimi sıcak cam ile çalışmaya adadım; ancak evimden ayrı kaldığım 4. yıl olmuştu ve Avustralya’ya geri dönmeye karar verdim. Burada JamFactory Craft’a giderek bir yıl boyunca stajyer olarak çalıştım ve kendi tasarımcı profilimi oluşturdum. Seyahat etme isteğim devam ettiği için bu sefer de bir yıl boyunca yaşadığım Japonya’ya gittim. Burada sıcak camın işçiliğini ve felsefesini anladım. Avustralya’ya geri dönünce kendi stüdyomu kurarak sergi işlerine yoğunlaştım ve üretimden biraz uzaklaştım. Ancak 1990’ların ortasında kendi izole stüdyomdan uzaklaşmam ve sosyalleşmem gerektiğini düşünerek South Australia Üniversitesinde Master yapmak için başvurdum ve 4 ayrı cam ustasıyla birlikte Blue Pony ismini verdiğimiz stüdyoyu kurduk. Bu arada hem JamFactory’nin ve CraftSouth’un yönetim kurulu üyesi, hem Ausglass’ın başkanı hem de South Australia University’nin eğitim üyelerinden biriydim.

Seyahat maceralarım burada sonra ermedi, 2003 yılında Singapur’a taşındım ve o zamandan beri burada yaşıyorum.

Hayattaki amacım insanlarla iletişim kurup, kim olursak olalım aslında hepimizin aynı olduğunu anlatmak. Cam ve sanat en büyük tutkum; büyük ekiplerle çalışmak ve geniş kitlelere “sanatçı” sıfatıyla liderlik etmek çok güzel.

Sanatınızdan biraz bahseder misiniz?

Kişisel sanatım ev ve yuva ile ilgili, hafıza ve nostalji… Bir yer ne demektir, ev nedir? O kadar uzun süre seyahat ettim ki, sanatım ev arayışımının dışa vurumu gibi adeta. Belki hala bir ev bulamadım, hala seyahat ediyorum ve daha da fazla gezmek istiyorum.

Proje bazlı işlerim; bir boşluğu dolduran objeler yaratmak üzerine kurulu. Sanatın eğlendirmek, sakinleştirmek, etkilemek gibi özellikleri olduğunu düşünüyorum ve sanatçı olarak sadece o projedeki insanları değil diğer sanatçıları, bir ortamı ve o ortamın nihai kullanıcılarını da düşünerek hareket ediyorum.Sanat danışmanı olarak çok fazla problem çözüyorum, kurallar koyuyorum ve sorunlar hallediyorum – estetik ve teknik sorunlar. Çözüm ne kadar basit ve kolay olursa sanat için o kadar iyi, bir şeyin basit olması demek sakin olunması anlamına geliyor.

“Cam” ile yolunuz nasıl keşisti?

Daha önce de bahsettiğim gibi 6 yaşımda başlayan bir serüven bu. Lisedeyken okulun bahçesine seramik heykeller yapmamız için bir fırın kurulmuştu, daha sonra Avustralya’nın ilk cam programlarından birinde eğitim aldım. Avrupa’da konferanslara gittim, sanatçılarla çalıştım. Artık kesişmek değil ama yarattığım bu yolu yürüyorum diyebilirim.

Bir cama hayat vermek nasıl bir duygu?

1990’larda bir stüdyom vardı ve orada kum ve kimyasallar kullanarak kendi camımı yarattığımda bu bana mucizevi gelmişti; yüksek ısı bu şeker gibi kütleyi sıcak bir sıvıya çeviriyordu.

Sıcak cam üflemek muhteşem bir şey; maddenin akışması ve hareket etmesi, camın nasıl hissettiğini anlamak ve nereye gitmesini istiyorsanız buna göre yönlendirmek.
Bu süreci öğretmek çoğu öğrenci için ilk başta çok zor oluyor, bu yüzden önce “durmayı” öğretiyorum. Cama şekil verirken nasıl durmalı, hareket etmeli ve boruyu nasıl tutmalısınız bunlar önemli. Daha sonra camla ilgili bilgileri öğrenebilirsiniz. Öğrenirken camı değil ustasını izlemeyi unutmayın, bu sıvı bir maddeyle yapılan bir dans gösterisi gibi aslında.

Uluslar arası deneyimi çok fazla olan bir sanatçısınız, bu sanatınıza neler kattı?

Böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim; benim tek amacım güzel sanat eserleri yaratmak. Son zamanlarda daha fazla insanla çalışmak hoşuma gidiyor, ne kadar çok insanı memnun edebilirsem o kadar mutlu oluyorum.
Bu kadar çok çalışmam sebebiyle son 2-3 yıldır kendi sergimi yapamadım, şu anda yapmak istediğim şey bu.

Bir sanatçı olarak sanatınızı başkalarına da öğretmek, insanlarla paylaşmak nasıl bir duygu?

Bir şeye olan tutkunuzu paylaşabilmek, öğrencilerin bir maddeyi daha iyi anlamalarını sağlamak, onların kendi başlarına bu işi başarabildikleri zamanki mutluluklarını görmek çok güzel. Özellikle yeni başlayanlara öğretmeyi çok seviyorum, duruş ve kişisel stilin ilk tohumlarını atabilmeyi.
Bir tekniği öğretmek kolaydır, yetenekse doğuştan gelir ve üzerine çok çalışmak gerekir.
Öğrencilere bunu anlatmak, öğrendikleri hiçbir adımı unutmamalarını sağlamak güzel bir his. Kendi öğretmenliğimi bir rehber ve bir ayna gibi görüyorum, her öğrenci kendi vermek istediği mesaj çerçevesinde başka bir kimlik ihtiva ediyor ve bunu öğrenmeleri gerek. Kendilerine belli bir alan yaratmalı bu alan içinde hatalar yapmalı, canları acımalı, coşkuyla bir şey öğrenmeliler.
Ben basit projeler yapmam, genellikle kimsenin verecek bir cevabı olmadığında aranacak kişi oluyorum. Yani evet; paylaşmayı, kısa süreliğine de olsa diğer insanların hayatlarının bir parçası olmayı  böylece birlikte yaratıp birlikte yaşamayı seviyorum ve bu paylaşımlarıma 28 Ağustos ile 8 Eylül arasında Riva – Beykoz Cam Ocağı Vakfında özel bir atölye çalışmasıyla devam edeceğim için çok heyecanlıyım.

Sevgili Jane Cowie`ye sorularımızı samimiyetle cevaplandırdığı için çok teşekkür ederiz…
 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI