Ana SayfaYazarlarNalet “baraj” kilosu!

Nalet “baraj” kilosu!

Nalet “baraj” kilosu!
 
Şubat ayının sonlarına gelip, havadaki çat ayazın bir nebze kırılmasıyla güneşi gördük ve bahar sinyallerini tatlıdan tatlıdan almaya başladık. Tabii bu zannediyorum çoğumuz için beraberinde kaçınılmaz olan şu yüzleşmeyi de getirdi: eyvah, kilo aldım! Ben de istedim ki bu hafta hem bu baraj kilosu hikayemden, hem de mevcut iki ana kilo verme ekolünden bahsedeyim.
 
Yaz kış, yağmur kar demeden, sinüzitim azdı, farenjitim coştu, yok efendim hava karardı bilmem ne demeden spora düzenli gidebilenlere büyük saygı duyuyorum. Komünist rejimin Doğu Avrupa ülkelerinde barındığı o kısa ama meşakkatli dönemin en güzel mirası bu spor disiplini olabilir. Sporu hayatına entegre etme işine oralarda -ekonomik durum fark etmeksizin- çoğu insan nefes almak, yemek yemek gibi temel ihtiyaç muamelesi yapıyor. Uzmanların  ülkem insanına “n’olursunuz bari günde yarım saat yürüyüverin bakkala falan giderken” diye yalvardığı manzaraya kıyasla, Macaristan’da çocukluktan itibaren su topu oynamanın normal bir aktivite sayıldığını, Hollanda’da bisikletin vücudun bir uzvuymuşçasına insanın vazgeçilmez bir parçası olduğunu, dünyanın iş disiplini en gelişmiş metropollerinden biri olan Londra’da insanların bir saatlik öğle arasında yemeden içmeden dışarı koşmaya çıktığını görünce insan spor ile kültür arasındaki bağı sorgulamadan edemiyor (tabii tabii benlik bir durum yok, hep bizim kültür işte). Eğri oturup doğru konuşacak olursak, başka artılarımız olsa da iş disiplin meselesine gelince ne yazık ki disipline alışık olmayan bir kültürün, disipline gelemeyen çocuklarıyız. Ben öyleyim en azından ( :
 
Genel olarak halimden memnunum ama geçen hafta itibariyle vermem gereken yeni kış kilolarımla yüzleştim üç ay sonra ilk defa tartıya çıkarak, zira nur topu gibi bir +3 kilom olmuş. Bir de hazır bu geleneksel “diyet yapmoyorom, dikat edoyorom” sürecine girmişken istiyorum ki genelde takılı kaldığım baraj kilosunun da altına ineyim. Size de oluyor mu bilmiyorum ama bende genelde döngü şu şekilde oluyor; kışın spor yapamadan, yediklerime dikkat edemeden ibre yukarı çıkıyor bir miktar, sonra ben havaların iyiden iyiye güzelleştiği Nisan gibi bu işe el atmaya karar veriyorum. Temmuz ortası gibi güzel bir noktaya geliyorum ama yazın devamında, hem çok fazla yemeceli içmeceli sosyal aktivite olduğu için, hem de benim bünyemin altına inmeyi red ettiği bir baraj kilosu olduğu için (nedendir bilinmez), geldiğim o noktada takılıyorum Ağustos – Eylül gibi. Sonra hop tekrar kış başlıyor, ibre yukarı çıkıyor derken aynı döngü.
 
Yani sizi bilmem ama benim asıl savaşım bu nalet baraj kilo mevzuuysla. Şimdiye kadar birçok şey denedim, diyetinden çeşitli spor çeşitlerine kadar. Hatta “öyle halter malter ağırlık kaldırmaca olaylarına hayatta girmem, efendi gibi kardiyomu yaparım” diyenlerdendim, ama iki yaz önce kafayı kırıp çılgın bir ağırlık antremanına başlamak için iddialı bir salona yazıldım ve haftada üç gün kişisel antrenörle çalıştım. 40kg ağırlık ile olimpik squatlar yapıyordum en son, o derece. Sonuç: 22 derste – yani 2 ayda- beslenme düzenime dikkat ettiğim halde -1.5 kilo oldu. Evet sıkılaştım, kalçadan 3 cm, belden 3 cm falan gitti. Ama hayaller Adriana Lima, hayatlar -3cm. Benim yaptığım o sporu ve beslenmeyi başka biri yapsa sonuç -8 kg filan olur net. Yağdan verdim kastan aldım derken takıldım yine nalet olasıca baraj kilomda. Sonra zaten İstanbul’a geri dönmek zorunda olduğum için yeni bir paket almadım, kardiyo yaparım kendim diye düşündüm, sonra kış geldi ve malum spor olayı boğazımın ilk şiştiği okazyonda yalan oldu. Geçen bahar ve yaz da farklı bir diyet denedim yanında kardiyo ile beraber (daha ziyade yüzme ve yürüyüş), barajın biraz altına iner gibi oldum. Ama tam yıllardır hiç görmediğim bir rakama inecekken aşağı düşmesi gereken rakamlar, sebepsizce yukarı çıkmaya başladı günün çoğunluğunu aç geçirdiğim halde. Her gün tartılan bünyem için bu büyük bir motivasyon kaybı oldu haliyle. Sonra diyeti bir sosyal aktivitede bozunca, zaten şevki kırılmış olan ben, tekrar o katı düzene giremedim.
 
Yani ben her yaz böyle şeyler deneyip, kendime iki ayda 7-8 kilo gider mi acaba bu sefer diye gaza geliyorum Nisan – Mayıs gibi. Amaaaa bu sefer işe erken el attım; Nisan yerine Şubat’ta içimden tartıya çıkmak geldi (bunda annemle teyzemin beni görünce “giydiğin pantolonun her santimini dolduruyorsun maşallah” yorumu etkili olmuş olabilir). Geçen hafta gördüm ki meşhur baraj kilomun 3 kilo üzerindeyim (kış hasılatı). Bu 3 kiloyu vermek sorun değil, zaten son gelen kilolar çabuk gidiyor. Olay yerleşik olanları vermek ( : Ben de her zamanki gibi bu yerleşik kiloları da vermeyi, barajı kırmayı istiyorum elim değmişken. Ama bu sefer şunu yapamayacağımı hissettim: gerçekten aç kalmaya tahammülüm yok. Çünkü her ne kadar “yok yeaa o kadar da acıkmıyorum, yiyecek düşünmüyorum” falan desem de bütün hayatım ve aktivitelerim bu düşünce etrafında şekilleniyor. Yani bir diğer deyişle, acıkmıyorum derken bile açlık-tokluk üzerine, saat kaçta yemek yiyeceği üzerine düşünüyor sürekli insan ve bu gerçekten çok yorucu. Benim şu an tüm enerjimi işime vermem lazım, bitirmem gereken önemli bir proje var ve her şey benim verimliliğime bakıyor. Sadece bana özgü bir durum da değil bu; sonuçta hepimizin “diyet yapıyorum ben yea” diye ara veremeyeceğimi bir hayatımız, paramızı kazanmamız gereken bir düzenimiz var. O sebeple o eski agresif “güzelce spor-diyet kasarsam 2 ayda 10 kilo veririm yea ben” tavrım yok bu sefer. Zaten daha Mart yeni başlıyor. Yani yazın ilk günlerine 3 ay, bir takım güzel kıyaflatlerle ortada salınacağımız Ağustos-Eylül’deki düğün sezonuna da 6  ay filan var. Her ay 2 kg versen 5 ayda 10 kg olur Ağustos başına; mis, temiz, rahat 😀 Etiyopyalıya döneceğimi iddia ediyor aile ve arkadaşlarım o kadar kilo verirsem, zira şu an bile 38-40 bedenim ama ölçtürdüğümde yağ oranım yüksek çıkıyor. İstiyorum ki azalsın ya! Hiç yabana atılmayacak bir kas kitlem var o yağ tabakasının altında biliyorum, onlar ortaya çıkınca nasıl olacak onu merak ediyorum – suç mu 😀
 
Benim uzmanlık alanım değil ama bunca yıl gözlemlediğim ve okuduğum kadarıyla – bu kilo vermek işi üzerine iki ana ekol var:

1- Az sayıda ama büyük öğünler yiyerek kilo verme (bir diğer deyişle, leptin hormonuna dayalı kilo verme).

2- Çok sayıda ama küçük öğünler yiyerek kilo verme (bir diğer deyişle, kalori hesabına dayalı kilo verme).
 
Birinci ekolde ana fikir şu ana öğünlerinizi sıkı yapın, doyana kadar elinizdeki sağlıklı besinlerden yiyin; ama öğünler arasında hiçbir şey yemeyin ve mümkünse içmeyin (su, bitki çayı vs. dışında). Çünkü yemeğinizi yedikten 4 saat sonra (arada hiçbir şey yemezseniz) leptin hormonu aktive oluyor ve bu hormon vucüdun ihtiyacı olan enerjiyi sağlamak için yağ yakımına vesile oluyor. Yani iki öğün arasına en az 5 saat koymayı tavsiye ediyor bu ekoldeki beslenme düzenleri. Kimisi 5er saat aralıklı 3 ana öğün tavsiye ederken, Karatay hocanın sistemi duruma göre öğün sayısını 2-2,5’a bile düşürebiliyor. Ben o gramla ölçerek yemek yeme olayına hiç gelemediğim için hep bu ekolden diyetler seçmiştim. Sanki kısa zamanda çok daha hızlı ve efektif kilo verdirecek gibi hissediyordum bu tip beslenme. Ve faydasını da gördüm, doğruya doğru. Ama bir noktadan sonra az sayıda öğün yapmak açlık hissiyatını çok güçlü kılıyor ve dakikaları saymaya başlıyorsun diğer öğüne kadar. Yani benim için sürdürülebilirliği zor oldu iki ay sonrasında. Yine de bu ekolden uyguladığım ve sevdiğim diyet tiplerini vereyim belki birilerinin işine yarar:
1- Karatay düzeni
2- Intermittent Fasting
3- Metabolic Balance (burada biraz kalori hesabı da var, ama en çok bunun faydasını gördüm. Geçen sene ittire ittire iki ayda baraj kilomun 3 kilo altına düştüm ama devamını getiremedim.)
 
İkinci ekol ise meşhur “sık ama az ye, ara öğün yap, 5 badem ye ama 6.yı aman yeme” tipi diyetleri içeren ekol. Burada mantık küçük porsiyonlarla daha az kalori almak ve sık yiyerek metabolizmayı daha hareketli kılmak –dolayısıyla daha kolay kilo vermek. Gördüğüm kadarıyla birçok diyetisten bu tip beslenme düzeni taraftarı. Ben hem uğraşamam yediğmin gramlarını hesaplamayla diye düşündüğümden, hem de bir şekilde sürekli bir şeyler yiyerek kilo vermek bir türlü mantığıma yatmadığından bu seçeneğe yönelmemiştim. Şimdiye kadar. Şimdi hem önümde 3-5 ay gibi bir zaman olmasından gelen rahatlıkla, hem de kendimi o birinci ekolün gerektirdiği açlık cenderesine tekrar sokamayacağımı hissettiğim için bir de buna şans vereyim ne kaybederim dedim. Her şey, çok düzensiz yediğim ve içtiğim bir hafta sonundan sonra sabah uyanıp “bir süre ekmek türevleri yemeyeceğim, hadi bakalım neler olacak” diye sakin sakin, kendi kendime bir karar vermemle başladı. Tesadüf, aynı gün Instagram’da ‘sekersiz21gun’ diye bir account görmemle, oradaki kalabalıkla daha bir gaza geldim ve “hadi o zaman unlu mamüllere ek olarak işlenmiş şeker de yemiyorum” dedim.  Onun dışında kendimi açlıkla terbiye etmiyorum, aralarda acıkırsam badem, ceviz, yoğurt filan hoşuma giden şeyleri miktarlarını makul tutarak tüketiyorum. Böylece sabah akşam “acıktım mı acaba” diye düşünmeme veya “kaç dakika kaldı yemek yemeğe, hadi biraz daha aç kalayım da leptin iyice çalışsın” diye kendimi strese sokmama gerek kalmıyor. Böyle bol ara öğünlü beslenme düzenlerini her yerde bulabilirsiniz, ben artık yılların verdiği biriklimle ve kendimi “diyette değil dikkat ediyor” kategorisinde hissettiğim için içgüdüsel hareket ediyorum, işlenmiş gıda, unlu mamül ve şeker tüketmiyorum.  Gerisi kendiliğinden geliyor. Şimdilik 1 hafta filan oldu, ara ara sizi haberdar ederim sonuçlardan. Rahat gidiyor, iyi gidiyor, her gün tartılmıyorum, sürekli uykum gelmiyor (diğer ekolden diyetleri yaparken sürekli uyumak istiyordum), mutluyum ve ümitliyim ( : Belki de bu sefer istediğim radikal değişiklik agresif ve sesli kararların getirdiği ağırlığın altında ezilmek yerine, sakin ve mütevazı kararların sonucu olarak gerçekleşecektir. Göreceğiz ( :
 
Bir de bunca denemenin sonucu anladığım bir şey varsa, önemli olan x, y, z diyeti değil aslında. Önemli olan sebat edebilmek, sebat edip en azından belli bir süre (bence en az 3-5 ay) süreklilik sağlayabileceğiniz sağlıklı bir düzene başlamak.  O sürenin sonunda sonuçları görünce zaten motive oluyor insan, devamı geliyor. Ama 2 hafta aşırı zor bir diyet yapıp 3. hafta dayanamadan bıraktığın zaman benliğini kapsayan suçluluk ve başarısızlık duygusu, iyi ne varsa alıp götürüyor. O tuzağa düşmeyin, düşmeyelim. Bir gün bozsak da, iki gün spor yapamasak da 3. gün, 4. gün kaldığımız yerden devam edelim be. Hem biz her türlü şeker gibi insanlarız, bizi seven 3 kilo az 5 kilo fazla olduğumuz için sevmiyor. Biz bunu kendimiz istediğimiz için yapıyoruz, üçüncü kişiler tarafından kabul görmek veya onaylanmak için değil. O sebepleeee, akıl sağlığımızı ve yüzümüzdeki gülümsemeyi korumak en önemlisi. Kilo, milo, spor, zart zurt bir şekilde hallolur, yeter ki bize bi’ şey olmasın ( :
 
Bu arada spor için zaman bulamayanlara ‘sekersiz21gun’ hesabından öğrendiğim şu çok yararlı evde yürüyüş yaptıran videoyu da tavsiye ederim: Walk at Home – Leslie Sansone. Hiç spor yapmamış insanların bile yapabileceği kolaylıkta, ama spora son derece alışık olan ben gibi bünyelere bile ter attıracak tempoda. Ve en güzeli yarım saat, bilemediğin kırk beş dakika sürüyor (seçebiliyorsun). Dışarı çıkamadığınız zamanlar için hayat kurtarıcı. Evde yapabileceğiniz favori egzersizlerimi de sıralayım bu vesileyle (google’da aratırsanız bulurusunuz):
 
1- Leslie Sonsone, Walk at Home (en kolayı bu, Youtube’da ücretsiz videolar mevcut).
 
2- Jillian Michaels, 30 Day Shred (orta kolaylıkta, Youtube’da ücretsiz videolar mevcut).
 
3- Kayla Itsines, Bikini Body Guide (Bir hayli zor, 3 aylık bir program, ama yapılamaz değil. Ve müthiş sonuçlar veriyor, Instagram’da bir bakın derim. Bir gün bunu yapabilmek hayalindeyim, programı edindim duruyor 😀 Ücretli satılıyor ancak arayan ücretsiz halini de bulabilir zannımca).
 
E hadi o zaman Şubat güzelleri, yaza ben gibi yavaştan hazırlanmaya başlayanlar elime mum diksin! (:
 
Xoxo,
P.
 

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI