MUTLULUĞA GİDEN YOL ÖZGÜRLÜKTEN GEÇER
Kimi zaman düşünceli kimi zaman pervasız adımlar atarken hayat denen zaman eğrisinde,şayet bir an için sakinliğin ve dinginliğin gözüyle bir değerlendirme yapar isek tüm yaşadığımız evrelerde aslında birçok hayali günah keçisi yaratıp onların ardına sığındığımızı görür, farkına varırız.
Oysaki ne denli kolay ve berraktır hayatı tanımlamak duygularımızı tepkilerimizi aşırıya kaçırmadan kararınca yaşayıp çevremizdeki var olan kişi ve değerleri yargılamadan olduğu gibi kabullenmek bize ne denli zor gelir, farklı düşünce ve fikir kültür renk armonisine tahammül bile edememek onu kendimize benzetmeyi üstün bir erdem ve misyon saymak aslında ikiyüzlülüğümüzün bir göstergesidir. Üstün fikirleri bile görmezden gelmek, küçümsemek, yüksek egomuzun bize dayattığı iç dürtülerdir ve mantığın sesinin boğulduğu, karanlığa hapsolduğu durumlardır.
Tatminsizliğe çare bulduğumuz an yaşamımıza ipotek vurmuş tüm ağırlıklardan hafifleriz aslında. Mutluluğu bile ebedi bir huzur süreci olarak algılayıp onun kısa bir an olduğu gerçeğini kabul etmeyecek kadar bencilizdir inatçıyızdır. Edindiğimiz eğitim kültür maddi olanaklar hayat standartları bile yeterli gelmez, daha fazlasını isteriz gözümüz dönmüşçesine içimizi kaplayan öldürücü hırs ile..
Ne verilen değerin ne sevginin kıymetinden de bihaberizdir sağlık denen büyük hazine bile onu kaybettiğimizde ancak gözümüzde gerçek değerini alır.
Kendi hemcinslerimiz bile sürekli kavga ve didişmenin içindeyken karşı cinslerin birbirini anlamalarını hoşgörüyü desteği ve desteklenmeyi nasıl bekleyebiliriz ki? Tolerans denen kavram yaşadığımız toplumda hoş bir sedadan öteye geçemiyor, çocuklarımızı yetiştiren eğitim sistemi birbirimize yabancı ve öteki gibi sınıflandırmaları bilinçaltımıza nüfuz ederek ilerleyen yaşlarda adeta kadın ve erkek düşmanı bir kitle yaratmanın ortağı olmaktadır.
Her iki grupta birbirlerinin açığını yakalayıp geçmişten gelen toplumsal bir kan davasını günümüzde sürekli işler haldedir ler. Toplum bilincinden uzak çoğunluklar sürü psikolojisiyle korku şiddet ve sömürü gölgesi altında yaşamaya mahkumdurlar. Hayvan sevgisinden tabiat ve doğa sevgisinden gün be gün bilinçli maksatlı bir şekilde uzaklaştırılıp soğutuluyoruz. Çiçekleri dalından koparıp sevmek bitki örtüsünü hayatımıza kattığı bir estetik güzellik yerine sadece faydalı bir besin ve ticari tüketim aracı olarak görmek değer yargılarımızın ne denli trajikomik bir boyutlarda olduğunu gösteren önemli bir saptamadır.
Daha çok geleceğe güzellikler katacak tohumları atmak için Toplumsal iç hesaplaşmamızı bir an önce yapıp sonuca bağlamalı bireyler olarak bizlerin gerçekçilik kadar hayal gücünü de hesaba katarak gelecek kuşaklara yaşanabilir bir hayatı hediye etmeliyiz. Bir melek olarak doğan bebeklerin yüzündeki o masum temiz tebessümler ilerleyen yaşlarda olgunlaşıp şeytani bir sırıtmaya dönüşmeden önce yanlış giden bazı durumları idrak edip toptan bir arınma ve değişimi gerçekleştirmeliz. Çünkü evrensel misyonumuz bize bunu emrediyor.
Aklını ruhunu ve vicdanını özgür bırakıp,geleceğe koşar adım atmaya var mısın?