Ana SayfaSağlıkSağlıklı Bir Yaşama Sahip Olmak İçin Gerçekten Ne Yapmalı?

Sağlıklı Bir Yaşama Sahip Olmak İçin Gerçekten Ne Yapmalı?

Bugüne kadar “sağlıklı yaşam” konusunda birçok şey okumuş ya da duymuş olabilirsiniz. Ama insan ne kadar çok bilgiye sahip olursa olsun bir türlü emin olamıyor. İşte bu yüzden biz de oturduk ve kahve eşliğinde İç Hastalıkları denince akla ilk gelen isimlerden Haşmet Pamuk ile doğru beslenmeden tutun Check-up alışkanlığı ve bu alışkanlık sayesinde ölümcül hastalıklara bile nasıl meydan okuyacağımızı konuştuk.
 
Size önerimiz kendinize en az 5 dakika ayırıp, hem fiziksel hem de ruh sağlığınız için röportajı büyük bir keyifle okumanız…
 

Merak edilen konulara girmeden önce kendinizi okurlarımıza kısaca tanıtabilir misiniz?

Ben 1961 yılında İstanbul’da doğdum.  Orta öğretimimi İstanbul Alman Lisesi’nde yaptım. 1981 yılında İstanbul Tıp Fakültesine girdim. Tıp Fakültesini bitirdikten sonra Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde İç Hastalıkları bölümünde göreve başladım. Onun bitiminde ise 1 seneliğine Almanya’ya gittim. Freiburg Üniversitesi’nde Metabolizma, Karaciğer, Tiroid, Ultrason ve Gastroskopi üzerine eğitim aldım daha sonra da Türkiye’ye döndüm. Dönüşümün ardından İntermed Tıp Merkezi’nde Dahiliye Uzmanı olarak çalışmaya başladım. İntermed Tıp Merkezi’nde yaklaşık 10 yıl çalıştıktan sonra Medica Tıp Merkezi’ne geçtim. 2003 yılından bugüne kadar da Medica Tıp Merkezi’nde Genel Dahiliyece olarak çalışmaktayım. Ağırlık noktalarım ise Gastrotoloji, Karaciğer, Metabolizma ve özellikle de Tiroid hastalıklıları…
 

Çoğumuzun hala tam olarak bir bilgiye sahip olmadığı Tiroid hastalığı ile ilgili konuşabilir miyiz? Tiroid tam olarak nedir? Ülkemizde yaygın bir rahatsızlık mıdır? Ve en önemlisi de tiroid değerlerine herkes mutlaka baktırmalı mı yoksa sadece semptomları görülünce mi acil doktorumuza başvurmalıyız?
 
Dünyada 3 ülke var ki bunlar Tiroid hastalığının en çok görüldüğü yerlerdir ve ne yazık ki bunlardan biri Türkiye, diğerleri ise Japonya ve Almanya.
 
Bu ülkelerde değişik nedenlerden dolayı Guatr adını verdiğimiz Tiroidin büyümesi, nodül yapması gibi olaylar çok görülmekte. Dolayısıyla ülkemizde genel Check-Up’larda, Tiroidin ultrasonla mimarisinin tanımlanması çok önemli! Mimarisi tanımlanırken de kan tahlillerindeki değerlere bakılarak tiroidin işlevine bakmak gerekiyor.
 
Ülkemizde özellikle Tiroidin az çalışması anlamına gelen Hashimoto fazlasıyla gözlemleniyor. Bu hastalığı yaşayan hastalarımız da kendinde bu rahatsızlığın olduğundan habersiz kilo alma, halsizlik, depresif ruh halleri gibi belirtiler yaşıyor.
 
Tiroid rahatsızlığını spesifik olarak Türkiye için konuşmak gerekirse, Tiroid mutlaka işlevsel ve mimari olarak kontrol edilmesi gereken bir organ.
Tiroid genetik bir rahatsızlık mıdır yoksa günlük hayatta yaşadığımız stres ya da yanlış beslenme de bunu tetikliyor olabilir mi?
 
Tiroid rahatsızlığının oluşmasında birden fazla neden görülebilir. Ama Tiroitte doğru ya da yanlış beslenme tabii ki de rahatsızlığın gün yüzüne çıkmasında önemli bir rol oynuyor.  
 
Türkiye iyot eksikliği yaşayan bir ülke olmamasına rağmen özellikle Karadeniz bölgesinde iyodun vücuda girip tiroide ulaşıp hormon yapımında kullanılmasını engelleyen başka bir beslenme faktörü saptanmış: Kara Lahana. Bu besinin gereğinden fazla tüketilmesi, tiroid hormonunun çalışmasını bloke etmiş ve guatra dönüştürmüş.
 
Ama bunların dışında dünyada en çok bilinen tiroit türleri iyodun az alınması ya da iyodu vücudun değerlendirememesi olarak açıklanabilir.

 
 
O zaman Check-up yaptırmanın önemini bir kez daha görüyoruz! Peki, sizce ülkemizde Check-Up’ların az yaptırılması hastalıkların da artmasına sebep oluyor mu? Örneğin, ülkemizde ve dünyamızda ölümlerin büyük bir sebebi de kalp hastalıkları. Sizce bunun nedeni düzenli Check-Up yaptırmamak mı?
 
Risk faktörlerinin taranması amacıyla 12 yaşına basmış her kız ve erkek çocuğunun doktor kontrolünden geçirilip, metabolizması hakkında tüm bilgilerin takip edilmesi gerekiyor. Yağ bozuklukları, şeker hastalığına meyilli olup olmadığına bakılır.  
 
Daha sonra da her yıl, her birey; iç organlarına ve tiroidine ultrasonla baktırmalı, bununla birlikte bir takım metabolizma faktörlerini kan değerleriyle kontrol ettirmesi gerekmektedir.  
 
Yaş ilerledikçe yani 20’den 30’dan sonra Check-up’ta bakılacak değerler de artabilir. Sigara içiyorlarsa senede bir kez Akciğer filmi çektirmeli ve doktoruna göstermelidir.
 
Üreme çağına giren kadın ve erkekte jinekolojik kontroller, kadınlarda Smear testi, yine kadında mamografi devreye giriyor. 
 
50 yaşından sonra ise herkes gastroskopi ve kolonoskopi yaptırmalı. Bu şekilde kanserden ve kalp rahatsızlarından korunma şansını artırabilirler.  
Kanser ve kalp rahatsızlıklarından yola çıkarsak, bir insana en çok zarar veren şey gerçekte nedir? Kötü beslenme mi, günlük hayatta yaşadığımız stres mi yoksa sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklar mı?
 
Aslında bakarsınız hepsi! Biz doktorlar zaten insanların sağlıklı kalması için öncelikle beslenmelerini düzenlemeye çalışıyoruz. Yanlışları yok edip doğruya yöneltmeye çalışıyoruz.
 
Özellikle sigara ve alkol tüketimi gibi konularda da onlardan vazgeçilmesi, özellikle de sigaradan tamamen kopulması, alkole ise izin verilen ölçüde örneğin; üzüm kaynaklı içkileri veya baharat kaynaklı içkileri, izin verildiği ölçüde tüketilebilmesine değiniyoruz.
 
Ama genel olarak alışkanlıklarımız, yaşam stilimiz, stres bunların hepsi insanın sağlığını bozan faktörlerdir.

Son zamanlarda birden fazla akımlar başladı: Hayvansal gıdaya “hayır” diyenler, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmeyi destekleyenler ama meyvenin içindeki şekere karşı olanlar… Peki, sağlıklı olmak için beslenmemizde en çok neye dikkat etmemiz gerekiyor?
 
Biz tıpta sağlıklı beslenme deyince en az 2 tane ana öğün olmalı diyoruz. Bu, 3 de olabilir. Ama ara öğünler, bir dahiliyeci olarak benim önerdiğim şeyler arasında değil.
 
İnsan, 3 ana öğünle beslenmeli diyet yapıyorsa sabah ve akşam olarak 2 ana öğüne de inebilir.
 
Akşam yemekleri erken saatte son bulmalı ve yine akşam yemeklerinde karbonhidrat tüketilmemeli.


 
Bunun dışında özellikle ŞEKERDEN olabildiğince uzak durulmalıdır. Çünkü şeker her şekilde metabolizmayı hasta etmede büyük rol oynar.
 
Onun dışında hayvansal gıdalar zararlı mı yoksa yararlı mı diye düşünürsek size şöyle söyleyebilirim: Tıpta tek tip diyetler yer almaz.

Yani, hiç et yememe ya da hiç sebze yemememe gibi uygulamalar yapılmaz.
 
Biz, özellikle beyaz et olarak büyük balıkların beyaz etini öneriyoruz.

Protein kaynağı olarak, yumurtayı öneriyoruz. Eğer büyük bir kolesterol sorunu yoksa yumurtanın sarısını da yiyebilir.
 
Onun dışında füme şeklinde pişirilmiş yiyeceklerden kaçınılmasını genel sağlık kuralı olarak belirtiyoruz.
 
Aşırı süt ürünleri tüketilmesini tercih etmiyoruz ama süt ürünlerinden yoğurt ve peynire yeşil ışık yakıyoruz o da sütün sindirimi zor olabilir diye.
 
Sebze ve meyve konusuna gelirsek de özellikle meyveler diyabet veya büyük bir kilo sorunu yoksa ülkemizdeki meyve kapasitesi dikkatte alındığında tüketilmesi çok önemlidir.
 
Özellikle turunçgiller, zeytinyağı, sarımsak, badem, fındık, ceviz gibi, ülkemize has gıdalar sağlıklı beslenme açısından tüketilmesi oldukça önemlidir.
 
İyi bir denge kurmak lazım. Bu dengeyi kurarken de bitkisel yağların özellikle balık yağının çok önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz.
 
“Özetlersek, çeşitli gıdaların bir arada olduğu, dengeli bir şekilde tüketildiği 2 veya 3 öğüne dayalı karbonhidrattan zengin olmayan, sebze ve liften zengin bir beslenme tarzını öneriyoruz. “
O zaman kilo vermeye çalışan birinin meyveyi diyetinden çıkarması gereksiz, doğru mu?
 
Karaciğer yağlanması diyabet gibi büyük bir engel yoksa meyve gönül rahatlığıyla tüketilebilir. Biz genellikle günde 5 porsiyon meyveyi sağlıklı bir insana önerebiliyoruz. Örneğin 1 portakal 1 elma 1 muz 1 avuç üzümü gün içerisinde tüketebilir.
 
Meyve bunların dışında. Vitamin kaynağı, içeriğindeki çeşitli asitler, minareler meyveyi hayatımızdan kesinlikle uzaklaştırmamamız gerektiğini söylüyor.


 
Son zamanlarda merak edilen bir diğer sorudan devam etmek istiyorum: Eskiye nazaran, günümüzde kişiler Anksiyete, Tükenmişlik Sendromu ve Depresyon gibi ruhsal problemler yaşıyor… Ülkemizde bu ruhsal problemlerinin artmasına neden olan sebepler sizce nedir? Bunun önüne geçmek için bir tavsiyeniz var mı?
15 milyonluk bir megapolde yaşıyoruz.
 
Zamana karşı yarışmak, kişinin kendisiyle ettiği rekabet ve başkasıyla bir rekabete sokulma, iş yerinde mobbing, aile içindeki beklentiler, karı koca arasında birbirine zaman ayıramama veya öğrenci olma ve bunun getirdiği baskı… Bunların hepsi insanı psikolojik anlamda sıkıntıya sokan sorunlar.
 
Bu konuyla ilgili beslenme şekillerimiz ruhsal rahatsızlığa yol açar mı diye soracak olursam…
 
Şehir hayatında yaşayan insanlar tabii ki de kırsal kesimde yaşayan insanlar gibi beslenemiyor.
 
Hızlı gıda tüketimi, zamansal açıdan çok önemli bir yer etmeye başladı. Hepimiz zaman zaman kendimizi hamburger yerken bulabiliyoruz ki kesinlikle bunu yapmamız gerekiyor.
 
Tabii ki beslenme de bir program işi. Akşam çantamıza gerekli malzemeleri koyarsak onları iş yerine götürüp tüketebiliriz ya da sürekli bir koşuşturma içerisindeysek yine çantamızdan çıkarıp yolda ya da toplantı aralarında tüketebiliriz.
 
“Kısacası daha mutlu olmak için doğru beslenmeyi günlük yaşamına adapte etmek yine motivasyonla alakalı bir şey… “
 
Genel tükenmişlik içerisinde depresyon ağır bastığı için beslenmememizi bu süreçte ihmal ediyor umursamıyoruz.

Bunun dışında dijital dünya hayatımın en önemli konularından biri!  Dijital dünyayla hepimizin yaşamına yer edinen sosyal medya, bizi normal mutlu olmaktan ve gerçek dünyayı yaşamamızdan alıkoyuyor.
 
” Bütün hayatımızı buna göre yaşıyoruz: Bir yere gidiyoruz, resim çekiyoruz, onu dijital ortamda paylaşıyoruz ardından da o fotoğrafa beğeni istiyoruz ve o şekilde duygularımızı tatmin etmeye çalışıyoruz.”

 
Ama şunu unutuyoruz; arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde yüz yüze bakıp, reaksiyonlarımızla üzülüp üzülmediğimizi ya da sevinip sevinmediğimizi görmeye çok uzağız.
 
Yani ben bir doktor olarak dijital diyet öneriyorum.  Dijital dünyadan belli zamanlarda kendimizi soyutlayalım diyorum.
 
Çünkü bu dijital ortamlardaki beklentiler bizi bir süre sonra tükenmişlik sendromuna sürükleyebiliyor.

Peki ünlü isimlerle lugatımıza giren bu Tükenmişlik Sendromunu özetlemek gerekirse ne diyebilirsiniz?
 
Tükenmişlik sendromu vücuttaki serotonin adlı hormonun azalması anlamına geliyor.
 
Bununla savaşırken de düzenli spor, kendimizi geliştirme adına yeni bir alana yönelme, monoton yaşamdan kopup yenilenme sürecine girme, gerekirse evimize her gün yoldan değil de başka yeni bir yoldan giderek törensel yaşamı kırmak gerekiyor.
 
Ayrıca diyetimizde bol sebze, bol meyve, bol lif, füme ve kızartma gıdalardan uzak durarak, hayvansal gıdalardan da büyük balıketi tüketmek şart!
 
Bazı vitamin, enzimler veya bazı proteinlerin az alınması söz konusu olabiliyoruz. Bu yüzden de bunların dışardan takviye edilmesi çok önemli.
 
Bu tip takviyeleri de kişi, doktorun genel kontrolü sonucunda önermesi sonu alması gerekiyor.
Yani her mutsuz insanın depresyonda ya da tükenmişlik sendromu yaşıyor değil!
 
Bir pilota ya da akşama kadar masa başı çalışan bir memura aynı tavsiyeleri veremezsiniz.
 
Doktorun işi biraz kişiye özel haute couture elbise çizmek gibidir. Check-up’ların önemi de kişiye özel tedavinin nasıl olması gerektiğini gösterir.
 
O zaman düzenli Check-up yaptırmak şart diyebilir miyiz?
 
Evet! Mesela Kolon Kanseri dünyada çok sık görülen bir ölüm nedeni. Özellikle 50 yaştan sonra herkese 5 senede bir Check-up yapılmasını öneriyorum. Bu şekilde polipler erken zamanda tespit edilip, uzaklaştırılmış olunuyor.
 
Keza kadınlarda bu Smear testi gibi. Smear testi Rahim Kanser riskinin önüne geçiyor.
 
Yani check-up rahatsızlıkların ve özellikle de ölümcül hastalıklarını önüne geçmek için herkesin ajandasında mutlaka olmalı!  

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI