Ana SayfaYazarlarKRALİÇE ÇIPLAK

KRALİÇE ÇIPLAK

Uzun zaman önce kimselerin bilmediği çok uzak bir yerde yaşayan bir kral varmış. Bu krala bağlı olan 3 tane denge ve farkındalık merkezi varmış. Bunlardan ilki zihin, ikincisi beden ve sonuncusu da ruh’muş. İlk başlarda bunlar arasında inanılmaz derecede uyum varmış. zihin sadece görevini yaparak bilgi depolarmış ve bedene zahmet vermeden onu beslermiş. Beden ise zihinden aldığı bilgiyi paylaşarak kendini zinde ve sağlıklı tutarmış. Ruh ise gözlemci olarak her ikisinin denge ve ahenk içindeki uyumundan dolayı büyük bir hayranlıkla ve bilgelikle onları izlermiş. Bu tarifi imkansız denge ve farkındalık; onların, üçünüde karşı konulamaz sevginin içine çekermiş. Ruh, öylesine ihtişamlı bir merkezmiş ki; her zaman sakin bir şekilde zihnin bedene aktardığı bilgilerin deneyimlenmesini beklermiş. Bu öylesine olağanüstü bir şeymiş ki; özgürleşmek ve daha da bilgeliğe ulaşmak için bu beklemeyi çocuksu bir saflıkla yaparmış. Beden, öylesine muhteşem bir merkezmiş ki; kendisine hayran olmaktan ve kıymetini bilmekten başka bir şey yapmazmış. Zihinden yeterince bilgi alarak ve daha fazla ona yük yüklemeden; kendisini bu bilgilerin işığında deneyim alanına açarmış. Eğer içinden bir ses (henüz mutasyona uğramamış zihni) ona; iyi gelecek yiyecekleri söylerse bunu mutlaka deneyerek ruhunun onu derinden hissetmesini sağlarmış. Ayrıca kendisine iyi bakarsa ruhunun da bundan etkileneceğini bilirmiş. Zihin, öylesine masum ve öylesine sadık bir merkezmiş ki; hiç bir zaman kendisini ön plana çıkarmazmış. Daima destekleyici ve yaratıcı önerilerle bedende var olmanın ve onunla paylaşımda olmanın gururu içinde yaşarmış. Bu öylesine hayranlık uyandırıcı bir şeymiş ki; beden, zihnin egosuzluğu sayesinde ona gelen tüm bilgiyi ruha kesintisiz olarak aktarmaktan büyük bir haz duyarmış. Bu dengenin ruha oyun alanı yarattığını ve çocuk gibi sevindiğini bilirmiş. Ancak aralarındaki bu denge kralın istekleri çok fazla gelmeye başlayınca ne yazık ki bozuluvermiş.

Kral Gerçekte Kimdir ve Neden Denge Bozuldu?

Günlerden bir gün kralın canı sıkılıp kendine başka merkezler arayınca olanlar oluvermiş. Zihin kralın başka arayışlara girdiğini duyunca panikleyerek daha fazla bilgi depolamaya başlamış. Kendini daha fazla göstermek zorunda kalmış. Beden bu depolamaya fazla ağır kalınca tembelleşerek gücünü kaybetmeye ve hastalanmaya başlamış. Sevgi kodlu olmasına rağmen bu paniklemeyi kaldıramayınca, kralın hükmüne girmiş. Ruh gözlemci olabilmek adına “kendi olma” merkezinde kaldığından dolayı yine aynı şeyi yapmaya devam etmiş. Zihin ve beden ayrıma gittiği an , o da tekrar buluşacakları anı beklemeye başlamış. Farkındalık ve deneyim oluşabilmesi için şefkat ile aralarındaki dengenin oluşmasını izlemeye almış. Onları bu durumdan dolayı asla yargılamamış ve korkuya kapılmamış. Her ikisini de panikleten sey zira korkuymuş. “Yok olma korkusu”. Onların bu duruma tepki vermeleri; aslında kralın düştüğü arayış yüzünden olduğu için zaten “var” olduklarını unutmalarına sebeb olmuş. Bu büyük bir illüzyon yaratmış ve onları hipnoza sokmuş. İlk başlarda ruhu daha yakından tanımak istemelerine rağmen yok olmaktan korktukları için buna ne yazık ki cesaret edememişler. Aslında ruh; onların kendilerini bakmadıkları bilge tarafıymış. Bu bilge taraf zaman içinde kendini yeni alanlarda deneyimlemek istediğinde büyük bir değişim başlatırmış. Ancak değişime direnç gösteren zihin ve beden artık ne yazık ki bunu algılayamadıkları için farkındalık ve dengeden yoksun olarak güçlerini iyicene krala teslim etmişler. Kral onların deneyim alanlarını kısıtlayan “toplu bilinç” hiyerarşisinin başıymış. Dolayısı ile her ikisine de deneyim alanında ruhu besleyecek bir araç olmak yerine; onları kontrol etmek adına dayatma ile kurallar koymaya bayılırmış ki; kraliçe (saf bilinç-öz) oyun sahnesine girene kadar bunu sürdürmüş. Onun oyun sahnesine girmesinin en güçlü sebebi dışarıda arayışlarını bitiren ve içeri dönmeye gönüllü olan saf bilinçlilermiş…

Kraliçe öylesine güzel ve öylesine alımlıymış ki; zihin, beden kendilerini ona âşık olmaktan alamamışlar. Cazibesinden kendi kimliklerini kaybetmişler. Kraliçe zihne ve bedene yeni kimliklerini ve var oluşlarının gerçeklerini çok büyük bir zerafetle aktarmaya başlamış. Onları Tanrının evinde ve mabedinde hissetmeleri için şefkatle kollarında sarmalamış. Ancak toplu bilinç kralı kendi gücünün elden gitmesini istemediği için kraliçeye nefes aldırmamaya başlamış. Liderlik ettiği tüm zihinlere ve bedenlere öylesine güçlü bir korku salmayı başarmış ki; onlar arasında yarış başlamış ve rekabet oluşmuş. İyi, kötü, güçlü, güçsüz ayırımı baş göstermiş. Sevgisiz ve dengesiz hallere girilmiş. Böylelikle zihin bilgi depolamayı unutarak kargaşaya düşmüş. Korku ve endişeli olmuş. Güven bunalımına girmiş. Hayatta kalabilmek adına tek amacı kendini krala beğendirmek olmuş. Oysa kralın buna aldırdığı yokmuş. Onun tek istediği daha fazla var olmak ve diğerlerine hükmetmekmiş. Böylelikle kontrol tamamen onun olmuş. Beden kendini krala beğendirmek için işlevlerini unutmuş. Kendini şifalandırcak gücünü yadsımaya başlamış. Yetmezliğe girmiş. Sınırlamış kendini. Güzel, çirkin, erkek, kadın ayırımına girmiş. Kapasitesini düşürmüş. Ego bedenlerini elbise olarak giymeye başlamış. Koca bir sektör oluşmuş bu konuda. Otoriteler çoğalmış. Artık kontrol tamamen egosal bilincin eline geçmiş.

Kral Gerçekte Nasıl Dengelenecek?

Bu süreç halen de devam ediyor. Kral her zaman kendini en güçlü figürlerle gösterecek. Tatmin olmayan dünyalar yaratmaya devam edecek. Ancak bizler buna ne kadar yüz vereceğiz? Ne kadar kendi gücümüzü krala teslim edeceğiz.

Zihin karmaşadan yoruldu ve asli görevine-özüne dönmek istiyor. Beden artık tekrar eski sağlığına kavuşmak istiyor. Bunu dış etkenlerle değil kendi gücü ile yapmak istiyor. Her ikisi de, kendini her hali ile her koşulda sevmek istiyorlar. Yargısızca şefkatle onarılmayı bekliyorlar. Şifalanmak için ruh ile bütünleşmek istiyorlar. Üstelik ruh bunu koşulsuzca yaparken, onlar da, onun himayesinde yeniden üçünün de tıpkı çocuklar gibi oynayacakları oyun alanlarını yaratmak istiyorlar. Onlar kısaca yeniden yuvaya-özüne geri dönmek istiyorlar. Bu dönüş; kraliçenin (saf bilinç-öz) ortaya çıkmasına izin vermek ve ona kralın hükmünden çıktığımızın müjdesini vermekle gerçekleşecektir.. Tüm bunların ışığında “kraliçeye hoş geldiniz” demek için yapmamız gereken tek şey; koşulsuz sevgiye uyumlanmak ve kralın; üzeremizdeki kontrol edilebilir-yönetilebilir enerjilerini bırakmaya cesaret etmektir. Bu cesaret; en başta kralın, özü (kraliçe) ile bütünleşmesine ve bu saf bilinç halini deneyimlenmesine inanılmaz derecede hizmet edecektir. Böylelikle kral yavaş yavaş sahnede sadece kendi rolünün olmayacağının dengesinde kraliçe ile rolleri paylaşacaktır. Bizler, kendi özümüzü toplu bilinci yöneten krala teslim edecek zayıf varlıklara olmaktan çıkmaya niyet ederek bunu başaracağız.

Elbette bu asırlık bir yüktür ve kral gerçekte kraliçenin desteğini hissederek güçlenmiştir ve bu sırrı sonuna kadar kullanmıştır. Kraliçenin (saf bilinç-öz) bu gücü kralı dahi güçlendirecek kadar büyüktü. Bizler uyanış yolculuğumuzda kendimizi içimizdeki kraliçenin uyanmasına izin vermek için kralın saatinin çalmasını beklemek yerine kendi içimizdeki zamansızlığın farkındalığına uyanmalıyız. İyi haber şu k; bu farkındalık alanında saat; her an Bir’de, kraliçenin uyanışa geçmesi için kralın saati çalamadan çalıyor. Böylelikle uyanan kraliçe, yolculuğuna kimsenin göremeyeceği elbisesini giyerek çıplak bir şekilde devam ediyor…

Bu yazı ruhunun doğrularına kulak verip, kendi özüne tapanlara ve kraliçe çıplak diye bağıracak cesareti olanlara yazılmıştır…

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI