Ana SayfaYazarlarSEVGİLİMİZLE AYNI ODADAYKEN, ONA MEKTUP YAZMAK!

SEVGİLİMİZLE AYNI ODADAYKEN, ONA MEKTUP YAZMAK!

Farz edelim ki bir sevgilimiz var ve onunla aynı odadayız. Fakat buna rağmen kendisine ifade edemediklerimizi bir mektup yazarak, onu ne kadar özlediğimizi, kırıldığımızı, sıkıntılarımızı ya da sevdiğimizi anlatıyoruz. Böyle bir davranış elbette ki, sevgilimizle yaşanılan iletişim bozukluğunun ve zihin merkezli olduğumuzun göstergesidir. Diğer bir deyişle; aynı- `bir` kaynaktan buluşamadığımız için bütünleşme yolculuğumuzun da bittiğinin kanıtıdır.

 

MEKTUPLARIMIZA CEVAP ALABİLİYOR MUYUZ? 

Özümüzle aynı odada (kalben bütünlük içindeyken) ‘An’ kavramında genişleyen, kendini sürekli yenileyen bir enerjiye sahibiz ama mektup yazarken, zaman kavramında hapsolmuş ve bloke olmuş bir enerjiye sahibiz. Peki, mektuplarımıza cevap alabiliyor muyuz? Hayatımızı en başta zihnimiz, korkularımız ve buna bağlı olarak gelişen kıyaslamalar ele geçirmiştir. Bunlar, kendimizi yaşamın içinde ‘kabullenmeme noktasına’getirir ki, bu da mektuplarımıza cevap verilmediğini gösterir.

 

 

Bir süreliğine de olsa bunu bedenimizde, ruhumuzda anlamaya çalışalım. Dışsal alanımı yani bedenimi ve de içsel alanımı yani ruhumu evlendirsem birlikte aynı odada (kalpte) yaşamaya başlamış olmaz mıyım? Birlikte atan kalp haline gelmez miyim? Artık mektup yazmaya gerek kalır mı? Hayır! Hasret bitmiştir. Kendi ruhumla bütünleşme başlamıştır. Ama neden kendimizle bu kadar kolay iletişime geçemeyiz?

 

Bence bunun en önemli nedenlerinden biri tevazudur ve bizler bunun ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Hallac-ı Mansur ‘Enel Hak’((ben hakkım) dediğinde dualitenin kuralları onun derisini yüzdürmüştü. Hallac’ın ‘Ben Hakkım demesi evliliğin aynı odada gerçekleştiğinin kanıtıdır. Mektupsuz ve aracısız kavuşma gerçekleşmiştir. Hallac, tevazu sahibi olarak, kendinde ve alemde Tanrı’dan başka hiç bir şey bulamadığı için, zaten ‘ben hakkım’ demekten de başka bir şey söyleyemezdi.

 

Kaynağın aktığı sonuç odaklı merkezimizdeyken, gerçekten bunu anlamak kolaydır çünkü, insani koşullanmalarımızdan sıyrılarak, Tanrısal bilişimizi, iletişim yoluyla özgürleştirmişizdir. Gerçek bilişe izin veren tevazu; aslında saf kalbin açılmasını sağlayan anahtardır. Ama dualite dediğimiz mektuplar işin içine girince kafamız karışıyor,kalplerimiz mühürleniyor ve gözlerimiz bulanık görmeye başlıyor. Bunun sonucunda kalben özgürleşemeyince , kendi Tanrısallığını kendimizden uzaklaştırarak, zihin merkezinde yani ego merkezinde yaşamlarımızı sınırlı bir şekilde devam ettiriyoruz. Bu merkezlenme ya da bu uzaklaştırma bize evliliğimizin farkına varamamamız için oyunlar oynuyor. Mektup adresine ulaşıyor ve oyun içinde çeşitli dramlarla ve korkularla ‘Ben’de Tanrı’yım çünkü O’ndan başka yok ki ben var olayım’ noktasını kavrayamadığımız için, Tanrısallığımızdan uzak yaşamaya devam ediyoruz. Sonuç olarak mektup olarak tarif ettiğim illüzyon, Tanrıyla kalben olan iletişimimizi de sabote etmiştir!

 

İletişim güçlüğü yaşamamızın diğer nedenlerinden biri de illüzyona takılmamızdır. Bu sefer sevgilimle (bedenimle) aynı odadayken(zihindeyken) kendime(ruhuma) mektup yazmaya çalışıyorum. Özümle olan evliliğimin yani Tanrısal gücümün farkında değilim. İletişim gerçekleşemez çünkü, mektup yazarken en büyük tuzağa düşerek  zaman diliminde ruhumu beslemeye çalışıyorum. Diğer bir deyişle; geçen, eskiyen, yaşlanan, yaşamı şartlara bağlı ve bundan dolayı asla tatmin olmayan ruhların olduğu bir dünyanın  illüzyonuna odaklıyım. Zaman kelimesi hem ‘zaman’ı hem de an’ı kapsar . Zaman illüzyonu, zihnin en sevdiği oyuncağıdır.

Hepimize gerçek sevgili ile kutlayacağımız yeni bir yıl diliyorum. 2015 hepimize uğur getirsin, sanş, bereket, farkındalık getirsin. Aşk ile. 

 

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI