Ana SayfaYazarlarGENLERİMİZİN OBEZİTEYLE İMTİHANI

GENLERİMİZİN OBEZİTEYLE İMTİHANI

 GENETİK, OBEZİTE VE SAĞLIK: Obeziteyle mücadelede kaderimizi belirleyen biz miyiz, genlerimiz mi?

Hepimiz aslında genlerimizin bizler için belirlemiş olduğu kaderi mi yaşıyoruz? Vücut ağırlığımızı belirleyen genlerimizde yazılı olan şifremiz mi, yoksa bunu kontrol edebilmek bizim elimizde mi? Genlerimiz ve obezite arasındaki ilişkinin hangi düzeyde birbirlerini tetiklediğine dair son araştırmalar ne durumda? Genç nesli hızla yayılmakta olan bu salgından korumak için yetişkin olarak bize düşenler nelerdir?

Obezite günümüzde en sık rastlanan ve her geçen gün bir salgın gibi yaygınlaşan sağlık problemlerinin başında gelmekte. Son günlerde de sık sık, obezitede genetik şifremizin büyük rol oynadığına dair obezitenin bazı kişilerde görülme sebebinin genlerimize bağlı olduğunu savunan söylemlerle karşılaşmaya başladım. Ben de bu ayki yazımda benim de ilgimi çeken soruların cevaplarını sizlerle paylaşacağım.

Kendi vücudumuzu ve metabolizmamızı tanımak, nelere ne şekilde cevap verdiğini bilmek ve neye sahip olup neye sahip olmadığının bilincinde olmak sadece obezite için değil, genel sağlığımız için de önem arzeden en önemli etken. Bu nedenle ilk olarak obezitenin ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini bilmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Obezite nedir ve obezite’nin bir salgına dönüşmesinde genlerimizin rolü var mı?

Vücut yağ oranımız günden güne günlük enerji tüketimi dengesizliğinden dolayı (tüketilen kalori miktarı ihtiyaç duyulan kalori miktarından fazla ise) kronik olarak artış gösteriyorsa, obeziteye doğru tehlike çanları çalmaya başlamış demektir. Obezite dünya genelinde temel sağlık problemlerinden bir tanesi haline geldi. Pek çok sağlık problemine davetiye çıkarması da tehlikesini artıran en önemli sebeplerden bir tanesi. Obeziteyle ilişkilendirilen hastalıkların başında diyabet, hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları ve bazı kanser çeşitleri gelmekte.

Son 10 yılda, obezite “salgın” olarak nitelendirebileceğimiz bir yaygınlığa ulaştı. Obezitenin en sık görüldüğü populasyon ise kalori bakımından zengin yiyeceklerin bulunduğu, fiziksel aktiviteye ise fırsat vermeyen çevresel koşullara maruz kalanlar. Genlerimizin obezitedeki bu hızlı artışa bu kadar kısa sürede cevap verebilmesi ve değişim geçirmesi ve obeziteyi tetikleyecek hale gelmesi pek mümkün değil. Ancak şunu da gözardı etmemeliyiz ki genlerimiz vücudumuza giren enerjinin nasıl ele alındığını, depolandığını ve tekrar kullanılmak üzere nasıl serbest bırakıldığını kontrol etmekten sorumlular ve bu sorumluluklarını da aralarında oluştudukları belli bir düzene ve mekanizmaya göre gerşekleştirmekteler. Eğer bu mekanizmaları dolaylı yoldan etkileyecek bir faktör olursa, genlerimizin işleyişinde de ona göre değişiklikler meydana gelmesi olası.

Genlerimiz obezitenin regülasyonunda hangi role sahip?

Obezite salgınında genlerimizin ne kadar rolü olduğuna dair pek çok hipotez mevcut. Obezitenin bu kadar hızlı bir şekilde artış göstermesinin sebeplerinden biri olarak bahsedilen en genel ve kabul gören hipotez ise günümüz çevresel koşulları ile enerji tasarrufundan sorumlu genlerin çalışması arasındaki uyumsuzluk. (Enerji tasarrufundan sorumlu genler geçmiş yıllarda farklı çevresel koşullara –özellikle de yiyecek kaynaklarına ulaşılabilirliğin belirsiz olduğu kıtlık dönemlerinde- atalarımızın adapte olup hayatta kalabilmelerini sağlamaları açısından büyük öneme sahipler).

Obeziteyle ilgili olan genler hakkında ne biliyoruz?

Obezitenin genetik sebeplerden dolayı tetikleneceği hakkındaki bulgular, daha çok aynı aileden olan veya ikiz bireyler arasındaki benzerlik ve farklılıklara dayanarak yapılan çalışmalardan elde edilmiş. Bir diğer kullanılmış olan yöntem “obez” tanısı konan hastaların genetik bilgilerinin birbirleriyle hangi noktalarda benzerlik gösterip göstermediğini incelemek. Yapılan bu araştırmaların sonuçlarından çıkarılan ise yetişkin bireylerin kütlelerinin belirlenmesinde genetik faktörlerin büyük rol oynadığı. Ancak bu faktörleri kesin olarak belirlemek sanıldığı kadar kolay değil.

Genlerimiz kaderimiz mi?

Bilim adamları, obeziteyi etkileyen çevresel faktörleri ve etken olma ihtimali olan genleri belirlemede büyük aşamalar kaydettiler ve çalışmalarının sonucunda temel amacın aslında obezite salgınının yayılmasına sebep olan bu çevresel faktörler ile genetik kodumuzda yazılı olan şifrenin arasındaki ilişkiyi kontrol edebilmek üzerine olması gerektiğini tespit ettiler. Yani bizim birey olarak farkında olmamız gereken, genlerimizi koşulsuz olarak kaderimizi belirleyen unsur olarak kabul etmemek. Obezite, genlerimiz ne söylerse söylesin doğru beslenme alışkanlıklarının kazanılması, doğru fiziksel aktivite ve doğru tedavi yöntemlerinin kombinasyonuyla önlenebilecek bir hastalık.

Obezite yaşam boyu süren kronik bir süreç aslında ve bu duruma sebebiyet veren en temel unsurlar da daha önce bahsetmiş olduğum gibi enerji ihtiyacı ve tüketimini dengede tutacak olan sağlıklı beslenme alışkanlıklarının olmaması ve fiziksel olarak aktif olmamak. Eğer genlerimizi kontrol edemiyorsak ve seçmemizin de mümkünatı yoksa bize bağlı olan kontrol mekanizmalarımız mevcut. İşte burada devreye giren ve şart olan bazı temel beslenme alışkanlıkların kazanılması ve hayat felsefesi olarak benimsenmesi.

Çocukluk ve ergenlik dönemi obezitesini önlemek için de yetişkin bireylerin bilinçli olması gerekli!

Beslenme alışkanlıkları henüz erken yaşta edinilen ve bir ömür boyu da takip edilen, bireyin gelecekteki çevresel koşullarını oluşturan, yapılandıran yaşam kalitesini belirleyen faktörlerdir.

Çocukluk ve ergenlik dönemi obezitesi, gençliğin fiziksel, mental ve sosyal sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle obezitenin artık çocukluk dönemine inen yaygınlığını azaltmak için herşeyden önemlisi bilinçli yetişkinler olmak gerekiyor.

O halde çocukluk dönemi obezitesi nasıl ve ne zaman başladı ve neden içecek tüketimi temel sebeplerden bir tanesi?

1976-1980 ve 2007-2008 yılları arasında obezitenin, okul ve ergenlik dönemindeki çocuklarda görülme oranı 3 katına çıktı. 2009-2010 yılları arasında ise yaklaşık 5 okul-çağındaki çocuktan 1 tanesinin obez olduğu teşhis edildi. Çocukluk dönemindeki obeziteye paralel olarak, anlaşıldı ki tüketilen şekerli ve tatlandırılmış içeceklerde de artış söz konusu. 2003-2006 yıllarında ise şekerli ve tatlandırılmış içecekler, çocukların şeker tüketiminde listenin en başında yer alan kaynak olarak tespit edilmiş.

Şekerli ve sonradan tatlandırılmış içecekler, aromalı ve tatlandırılmış süt ürünleri de dahil olmak üzere, çocukluk döneminde görülen obezitenin en temel sebeplerinden bir tanesi.

En son yapılan araştırmalara göre, çocukların meşrubat ve içecek tüketim modeli, çocukluk obezitesine sebep olan etkenlerden bir tanesi. Özellikle şekerli ve tatlandırılmış içecekler, yani bir diğer tabirle kalitesiz ve boş kalori alımı çocukluk döneminde görülen obezitenin yayılmasında önemli rol oynamakta ve en dikkatimizi çekmesi gereken nokta ise popülerliğini koruyan aromalı, tatlandırılmış süt ve süt ürünlerinin de bu grup içeceklerin içerisinde yer almakta olduğu.

Tabi ki yeterli miktarda enerji ihtiyacı ve besin tüketimi genç çocukların büyüme ve gelişimi için önem arz etmekte ancak aşırı enerji alımının da uzun dönemde obezite ve şişmanlığa sebebiyet verdiğinin farkında olunması gerekiyor. Burada yetişkin bireylerin üzerinde durması gereken, çocukların beslenmesindeki enerji ihtiyacının kaliteli yiyecek ve içeceklerce karşılandığından emin olmak.

Bu yüzden çocukların beslenme alışkanlıklarının ve düzenlerinin doğru ve sağlıklı şekillenebilmesi için etkili olan aile, okul ve medya üçgenini oluşturan faktörlerin dengesinin oturtulması gerekli. Sıradan bir günde, çocuklar ortalama günlük kalori tüketiminin %34’ünü okulda, %56’sını evde, %10’unu ise okul ve ev harici yerlerde karşılamaktalar. Bu nedenle aileler, evde hangi çeşit yiyecek ve içeceğin tüketilmesi ve sağlıklı yeme alışkanlığının modellenmesi için en büyük sorumluluğu taşımaktalar.  

Sonuç olarak genetik yatkınlığımız ve çevresel maruziyetimiz ne olursa olsun, obezite ve obezite ile ilişkili durumların ortaya çıkma riskini azaltmak için ve gelecek nesillerinde bu salgından korunabilmesini sağlamak için günlük rutinin içine sağlıklı beslenme alışkanlıklarını ve düzenli fiziksel aktiviteyi dahil etmemiz gerekmekte. Bu da başlı başına bir yaşam standardını benimsemekten ve uygulamaktan geçiyor.

 

İ.Melis Durası 
m.durasi@gmail.com

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI