Ana SayfaYaşamKeşif: Como ve Bellagio

Keşif: Como ve Bellagio

Geçtiğimiz haftalarda birkaç günlüğüne Milano’ya gittim. Ama baştan söyleyeyim bu yazıdaki amacım kesinlikle Milano değil.. Bir kere Milano’nun en güzel özelliği çevresindeki güzellikler! Biz de hangilerine gitsek diye elemeye çalışırken, bir günümüzü tamamen Como’ya ayırmaya karar verdik. Yazının devamında da Como’dan bahsedeceğim.

Ben tatile gitmeden önce orasıyla ilgili, internette yazılmış her şeyi okumak isterim. Bu yazıyı da aslında o amaçla yazıyorum. Özellikle de Milano’daysanız ve 1 gününüzü Como’ya ayırmak istiyorsanız, olabildiğince akıllı davranıp hem paradan hem de zamandan tasarruf edebilmek için, en uygun rotayı çizmelisiniz.

Başta söylediğim gibi, Como hakkında çok fazla yazı okudum. Öğrendim ki Como’dan çok, çevresindeki köyleri gezmek lazımmış. Bu nedenle aldığım bilgilere de dayanarak şöyle bir rota çizdim. Milano Centrale istasyonundan trene binip Varenna’ya gelecektik (8 euro), oradan feribotla Bellagio’ya geçecektik (4,5 euro), oradan da uzun bir deniz yolculuğu yaparak (12 euro) Como’ya ulaşıp, orayı da gezdikten sonra Como’dan trene binip Milano’ya geri dönecektik (4,5 euro).

Fakat bir gün önce İsviçre’deki Outlet Center’a (Foxtown) giderken kullandığımız otobüs firmasının önerisi bize daha cazip geldi ve kişi başı 85 euro ödeyip kafamız rahat bir şekilde tura katılmaya karar verdik.

Neyse ki turda yer kalmamış.

Neyse ki diyorum çünkü bizim uyguladığımız plan çok daha ucuza mal oldu. Siz siz olun tur şirketlerine bu konuda güvenmeyin. Zor bir şey yok, yapılacaklar zaten belli.    

Yukarıda bahsettiğim rotayı uygulayacaktım ki, ev sahibi ve birkaç yerli kafamı biraz karıştırdı. Ben de onları dinlemeye karar verdim. Yeni rotamız biraz daha farklıydı. Milano Cadorna istasyonundan direkt olarak Como’ya gittik. 2 kişi için 9 euro civarı bir şey ödedik. Çok sık duran bir trendi ama çizelgesine uygun bir şekilde 1 saatte Como’ya vardı.

Como çok şirin bir yer. Cafeleri, Katedrali (Duomo di Como), sokakları ile küçük bir Milano gibi. Renkli apartmanları, dar sokakları, antikacıları bizi en çok çeken özelliklerinden bazıları.. Como’da kahvaltımızı edip, etrafı gezdikten sonra tur teknelerinin kalktığı yere doğru gittik.

2 seçenek sundular: ya Como Gölü’nü gezdiren bir tura katılacaktık, ya da paramıza ve zamanımıza kıyıp Bellagio’ya gidecektik. Kıymak da ne demek! Hayatımızın en doğru tercihi oldu. Tamam abartı kısmını geçiyorum, ama sadece Como Gölü’nü gezeceğinize 2 saat süren ama çok çok keyifli olan bir yolculuğa evet deyin! Biz dedik ve 2 kişi için 21 euro ödeyip gidiş-dönüş biletlerimizi aldık. İstanbul vapurlarına benzer bir vapura binip nefis yolculuğumuza başladık. Yolculuk boyunca vapur her köye uğrayıp iskelelerden yolcu alıyor ve bu sayede o köylere de panoramik bir bakış yakalayabiliyorsunuz. Ayrıca vapurda alkol satışı da olduğundan çevrenizdeki gruplardan şampanya kadehlerini tokuşturanlar olabilir. Siz de keyfini çıkarın! Biz çıkardık..

Bellagio’ya uğramadan önce bir sürü muhteşem yer gördük. Bunlardan biri Como’nun bir ucundaki Villa d’Este Oteli’ydi. Eğer giderseniz en kötü ihtimalle bahçesinde bir kahve için derim, ben içemedim.

Bir diğeri ise Villa del Balbianello (yukarıda görebilirsiniz). Burası gerçekten ekstra güzel bir villa! James Bond serisinden ‘Casino Royale’in de bazı sahneleri bu villada geçmiş. Gölün ortasında bir burunda yer alan; konumuyla, manzarasıyla kendine hayran bırakan bir villa.. Ayrıca düğün gibi organizasyonlar için de kullanılabiliyor. İşletmesi bir süredir devlete aitmiş. Gezmek de kişi başı 11 euro gibi bir şey; ama biz burayı da uzaktan sevdik. Vapurla yolculuğumuza devam ettik.

Arada harika kareler yakaladığımız şahane yapılar yine oldu tabiki, ama Bellagio’nun renklerini görünce hepsini unuttuk. 2 saatin nasıl geçtiğini anlamadan Bellagio’ya vardık.

Bellagio gerçekten hayalimizdeki İtalyan köyüydü. Panjurlu, renkli renkli binalar, dar sokaklar, tepelere uzanan merdivenler, rengarenk çiçekler, mini mini restoranlar… Gezmek için çok az bir zamanımız vardı; fakat biz ekstra 5 veya 6 euro ödeyip (2 kişi için) dönüş vapurumuzu, hızlı olan (1 saatte giden) ve daha geç kalkan vapur ile değiştirdik.

Bu minik köyde 2 tur attıktan sonra yemek yemek için Hotel Suisse’nin turistik restoranına oturduk. -Uzakdoğuluları ve turdakilerin rehberlerini de burada görünce doğru bir seçim olduğuna karar verdik- Paylaşmak istediğim ve kesinlikle yemeniz gereken tek bir yemek söyleyeceğim: Parmesan yatağında gelen tagliatelle’yi mutlaka deneyin!

Sonrasında güneşin batışını da biraz seyredebildikten sonra dönüş için hızlı vapurumuza bindik. İndiğimizde Como’da aklımızda kalan o enfes taze makarnacıya gidip, kasaptan et alır gibi, makarna aldık. Birkaç yere daha uğradıktan sonra tren istasyonuna doğru yol aldık.

Aslında Como’da da finükülere binip, en yukarıdan Como manzarasını görmek istemiştik fakat buna zaman yaratamadık; siz Bellagio turundan önce yaratmaya çalışın derim.

Yine yaklaşık 9 euro’ya (2 kişi için) dönüş biletlerimizi alıp Milano Cadorna istasyonuna doğru yola çıkan trenimize bindik ve Como yolculuğumuz burada sona erdi.

İlk çizdiğim rota da oldukça mantıklıymış diye düşünüyorum ama, vardır İtalyanlar’ın da bir bildiği…

Eğer siz de gitmeyi düşünüyorsanız ya havalar soğumadan bir an önce gidin, ya da baharı bekleyin!

INSTAGRAM

SOSYAL MEDYADA BİZ

58,698BeğenenlerBeğen
50,163TakipçilerTakip Et
879TakipçilerTakip Et
6,728TakipçilerTakip Et
1,569AboneAbone Ol

TAROT FALI